Ertuğrul Özkök | Zamanın Ruhu
“Arkadaki ekranda bu görüntü varken salonda ne söylendi?”
Geçen cumartesi günü, yani 23 Eylül günü yazımın başlığını aynen şöyle vermiştim:
“Şimşek’in Chatham House’a takılan sözü; “Batı’dan izole olmayacağız”
Türkiye açısından çok ama çok önemli bir sözdü bu…
New York’ta dünyanın önde gelen yatırımcıları ile yapılan bu toplantıda Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye adına aynen bu sözü veriyordu.
Bakanın kullandığı iki kelimenin anlamı
Kullandığı deyim ise tam şuydu:
“Geopolitical Isolation…”
Bu cümlenin anlamı ise çok net ve açık olarak şuydu:
“Türkiye’nin Batı ittifakı, Avrupa Birliği perspektifi ve Avrupa Konseyi’nden izole edilmesine izin vermeyeceğiz…”
Daha da açıkça ifade etmem gerekirse şu sözü veriyordu:
“Batı ittifakı içinde yer almaya devam edeceğiz…”
Chatham House kuralı konunca yazılamadı
Bu sözleri o gün 150’ye yakın iş insanı ve çok sayıda gazeteci dinledi.
Ancak toplantıda, Chatham House kuralları uygulandığı için, bu sözler tırnak içinde ve onun ağzından verilemedi.
Hatta yatırımcılara verilen bu sözü kimse yazamadı.
Biraz gazeteci övünmesi olacak ama 23 Eylül günü bunu tırnak içinde aynen aktardım.
Böyle de yayınlandı.
Ya mesleki rekabet ya da sözlerin ne anlama geldiğini anlamama yüzünden öteki medya bunun üzerine gitmedi.
Sadece Korkusuz Gazetesi’nde Memduh Bayraktaroğlu bir yazısını buna ayırdı.
Financial Times’ı da düzelteyim, Bakan’ın içerde kullandığı kelime biraz farklıydı
Ve geldik düne, yani 27 Eylül’e…
Yani benim yazımdan 4 gün sonraya…
Dün dünyanın siyaset ve ekonomi çevrelerince çok yakından izlenen etkili gazetesi The Financial Times, Şimşek’in bu sözlerini aynen ve tırnak içinde verdi.
Gazete, bu sözleri bu defa bizzat Mehmet Şimşek’in ağzından ve tırnak içinde verdi.
Bu arada Financial Times’ı da düzelteyim.
Financial Times ise, “Geopolitical Recession” deyimini kullanmış.
New York’taki toplantıda bakanın kullandığı tam deyim ise şuydu:
“Geopolitical Isolation…”
Cumhurbaşkanı’ndan sonraki en etkili koltuktan verilen söz
Bence içerdeki deyim daha doğruyu yansıtıyordu.
Önemli olan şu.
Türkiye, şu anda Kabine’de Cumhurbaşkanı’ndan sonra en güçlü, en kritik ve etkili koltukta oturan bakanının ağzından bütün yatırımcılara şu sözü verdi:
“Batı İttifakı ve kurumları içinde kalacağız…”
Financial Times’daki iki kelimeyi ChatGBT’YE sordum Şimdi ikinci aşamaya geçiyorum. Dünkü Financial Times’da bu sözün yanında çok önemli bir kavram daha yer aldı. Selling Point… Bu deyim Türkiye’nin İsveç’le ilişkileri için kullanılmıştı. Financial Times gazetesine göre, Bakan Mehmet Şimşek bu kavramı şu çerçevede kullanmıştı: Türkiye, İsveç’in NATO üyeliğine kabulünü bir Selling Point olarak kullanıyordu. Ancak bu defa bu deyimi tırnak içinde vermemişti. Yani direkt bakanın ağzından değil de sanki kendi yorumu gibi veriyordu. Tabii kendi İngilizceme güvenmeyip, hemen Google Translation ve ChatGBT’ye (yapay zekâ) sordum. Selling Point deyiminin karşısında şu anlamlar yazılıydı: “Satış noktası”, “Satış kartı…” Tabii daha katı bir çeviri ile şu da söylenebilir: “Satış kozu”, “Pazarlık kozu…” |
Daha diplomatik bir dille şöyle çevirmeyi tercih ettim
Ben yine de şu daha zarif diplomatik yorumu tercih ederim:
“Elini güçlendirecek argüman…”
Gelelim asıl noktaya…
Mehmet Şimşek, bu konuyu Chatham House kurallarının geçerli olduğu o kapalı toplantıda da söyledi mi?
Gerçi 150 iş insanı ve çok sayıda gazetecinin katıldığı bir toplantıyı Chatham House kuralları ile bağlamak kolay bir şey değil…
Vallahi çok uğraştım, yine de Chatham House’cu gazetecilerden ve toplantıdan sonra ünlü İtalyan restoranı Cipriani’ye giden iş insanlarından tam olarak ne söylediğini tırnak içinde alamadım.
İçerden aldığım çok kesin bir bilgi var: Yansıtılmış fotoğraf
Ama içerden kesin olarak öğrendiğim bir bilgi var.
Erdoğan, temmuz ayında NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ve İsveç Başbakanı Kristersson’la bir araya gelmişti
Bakan İsveç konusunu açmış. Üstelik bu konuyu anlatırken arkadaki dijital dev ekrana Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İsveç Başbakanı Ulf Kristersson’un NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in önünde sıcak biçimde el sıkışırken çekilmiş fotoğrafı yansıtılmış.
Evet kesin bilgi…
İçerdeki ekranın görüntüsünü alamadım ama fotoğrafın aslını bulup yayınlıyorum.
Erdoğan ve İsveç Başbakanı Kristersson’un vücut dili
Bu fotoğrafta Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İsveç Başbakanı’nın vücut dili ve ortadaki NATO Genel Sekreteri pozitif bir görüntü veriyor.
Peki Türkiye, Financial Times’ın deyişi ile bu “Selling Point”i hangi konularda kullanacak…
Yani koz olarak…
Gazete o konuların başlıklarını da şöyle vermiş:
“Gümrük Birliği”, “Vize ve dolaşım serbestliği”, “Göçmenler konusunda işbirliği”, “Enerji” ve bir de yukarda sözünü ettiğim “Jepolitik izolasyonun” önlenmesi…
Bu sözler Cumhurbaşkanı’nın bilgisi dahilinde mi söylendi?
Şimşek, bu konuşmayı hiç şüphesiz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Dışişleri Bakanlığının bilgisi ve işbirliği ile yaptı.
Bana göre çok kuvvetli bir “statement”, yani deklarasyon…
İsveç konusu elbette bu çerçeve içinde, Türkiye’nin elindeki en güçlü “Selling Point…”
Bu kavrama hangi anlamı verirseniz verin geçerli bu söylediğim.
İsveç kozu derken akla gelen öteki iki isim
O nedenle Cumhurbaşkanı ile Hazine ve Maliye Bakanı’nın New York gezisi Türkiye açısından son derece başarılı ve pragmatik sonuçlar doğurmuş demektir.
Benim yorumum böyle…
Ancak ülkesini seven insanlar açısından geziden geriye kalan çok önemli bir soru var…
Madem İsveç kartından söz ediliyor, acaba elde adı konmayan bir kart daha mı var?
Haydi açıkça yazayım.
Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Gezi tutukluları…
Bu soruyu soruyorum ama lafımı anında geri alıyorum
Tabii bu soruyu sorar sormaz içimden şu haykırma da geliyor…
Böyle bir konuyu “koz” olarak ima etmek bile kabul edilemez bir şey.
Türkiye, bu insanlarla ilgili anlayışını tarafsız adalet, yargı, düşünce ve ifade özgürlüğü, vicdan, insan hakları, demokrasi gibi evrensel değerler üzerinden belirlemeli.
Bırakın bunları “koz” olarak nitelemeyi, ima etmek bile insana çok ağır geliyor.
O nedenle Türk yargısının bu insanları bir an önce serbest bırakıp, Türkiye’nin jeopolitik yalnızlığına son vermesine yardımcı olmasını bekliyorum.
Yani bunu başkalarından bir şey koparmak için değil, kendi vicdanımız ve demokrasimiz açısından yapmamız gerekir diyorum.
Bu konuda da Mehmet Şimşek’in içerde söylediği ve tırnak içinde aktardığım o sözüne güvenmek istiyorum:
“Uluslararası normlara uygunluk…”